“Birçok sektörün bölgeselleşme eğiliminde yaşanan hızlanma, değer zincirinin yeniden şekillenmesine yol açtı. İhracata dayalı gelişen bir üretim tabanına sahip olması, Türkiye’yi Avrupa’nın üretim cenneti haline getirebilir.”
Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı Avrupa Birliği (AB) yarım milyara yakın nüfusu ve 15 trilyon doları aşan Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’yla dünyanın 2. büyük ekonomisi… Küresel değişim rüzgârları hiç olmadığı kadar hızlı eserken Türkiye şimdi yanı başındaki AB’yle arasında açılan mesafeyi kapatma hazırlığında. Tabii menfaatler karşılıklı. Dünyanın önde gelen stratejik danışmanlık şirketlerinden ABD merkezli Bain & Company’nin Türkiye Ortağı Armando Guastella, Türkiye’nin yeni dönemde birçok sektörde önemli rol oynamak için çok iyi bir konumda olduğunu dile getirerek, “İhracata dayalı gelişen bir üretim tabanına sahip olması, Türkiye’yi Avrupa’nın üretim cenneti haline getirebilir” diyor. Guastella uzun yıllardır ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG) & sürdürülebilirlik, inovasyon ve dönüşüm konularında danışmanlık yapıyor. Bir dönem A.S. Roma takımında profesyonel futbol da oynayan İtalyan Guastella ile Türkiye’nin önündeki fırsatları ve kat edilmesi gereken yolları konuştuk…
Türkiye’deki yatırım iklimini nasıl buluyorsunuz? Ülkenin yabancı yatırımcılar nezdindeki cazibesini artırmak için ne yapılabilir?
Türkiye hem tarihi, hem de daha ticari nedenlerden ötürü her zaman çok önemli bir stratejik ortak olarak görüldü. Türkiye’nin uluslararası yatırımlar için yüksek potansiyel sunan bir destinasyon olduğuna şüphe yok. Ayrıca, Kovid-19’un ortaya çıkışından bu yana dünyanın karşı karşıya kaldığı çeşitli küresel sorunların ardından, birçok sektörün bölgeselleşme eğiliminde yaşanan hızlanma, önceliklerin tamamen değişmesine, dolayısıyla da birçok sektörün değer zincirinin yeniden şekillenmesine yol açtı. Bu bağlamda, Türkiye birçok sektörde önemli rol oynamak için çok iyi bir konumda.
Başarılı şirketlerin özelliği
Türkiye’de halihazırda otomotiv gibi, elektriğe geçişin sektörde önemli yerel oyuncuların büyümesiyle desteklendiği, bunun da geniş bir ekosistem yaratılmasını sağladığı, birkaç örnek bulunuyor. Türkiye’nin önünde halen Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG) yolculuğu olsa da iş liderlerinin buradaki fırsatlara duyduğu güven tam. İhracata dayalı gelişen bir üretim tabanına sahip olması, Türkiye’yi Avrupa’nın üretim cenneti haline getirebilir.
Armando Guastella
Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG) uygulamalarının hayata geçirilmesi şirketlerin finansal performansını nasıl etkiliyor?
Sonuçta Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim bir dizi pahalı stratejiyi temsil ediyor ve bu ekonomik boyut bazen bir engel teşkil edebiliyor. Ancak, bir şirketin uzun vadeli değerinin sadece finansal kriterlerle ölçülemeyeceği ve sürdürülebilirliğin entegre edilmesinin tüm paydaşlar için olumlu bir seçenek olduğu artık yaygın şekilde kabul görüyor. Bu ise, her iki etkenin el ele gitmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu açık kanıtlarla da destekleniyor. Nitekim, analizimize göre, Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim performansı açısından ilk yüzde 25’lik dilimde yer alan şirketler bunun sonucunda daha yüksek bir Toplam İşletme Değeri / FVAÖK katsayısı bildiriyorlar. (Sektöre bağlı olarak ortalama 1 ila 3 puan.) Genel olarak bu, faaliyet gösterilen sektöre göre yüzde 10 ila 15’lik bir artış anlamına geliyor. Ayrıca bulgularımız, olumlu ESG sonuçlarının başarılı şirketlerin bir özelliği olduğunu ve sürdürülebilirlik önlemleri ile daha iyi finansal performans arasında ilişki bulunduğunu gösteriyor. Bir saatin çarkları gibi uyum içinde çalışan bu faaliyetler, aralarında daha yüksek kârlılık ve gelir artışı, müşteri memnuniyeti ve çalışan memnuniyetinin de bulunduğu finansal ve operasyonel sonuçlarda iyileşme ile bağlantılı. Daha açık olmak gerekirse, ESG’nin kapsadığı birçok alan arasından, iş sonuçları ile sürdürülebilirliğin üç farklı boyutu arasında bağlantılar tespit ettik:
1-Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim’in sosyal bileşeninde yüksek puan alan şirketlerde, kadınlar yönetici ekibinde ortalama olarak daha fazla temsil ediliyor ve kadınların yönetici ekiplerinde en fazla temsil edildiği şirketlerin finansal sonuçları da daha iyi oluyor.
2-Yönetici ekibinde cinsiyet çeşitliliği açısından sektörlerinin ilk yüzde 25’lik dilimde yer alan şirketlerin yıllık gelir artışı, en alt çeyrekte yer alan şirketlerin yaklaşık 2 puan üzerinde oluyor.
3-ESG liderlerinin çalışan memnuniyeti daha yüksek ve en memnun çalışanlara sahip şirketlerin büyüme hızı da kârlılığı da daha yüksek. Çalışan memnuniyeti daha düşük olanlara kıyasla, 3 yıllık gelir büyümeleri 5 puana, marjları da 6 puana varan oranlarda daha yüksek oluyor.
Özel şirketler ve özel sermaye fonları ancak ESG liderlerinin yeteneklerini ve eylemlerini inceleyerek bir yandan anlamlı bir değişimi nasıl gerçekleştireceklerini öğrenebilir, diğer yandan da finansal getiri elde edebilir ve ESG dönüşümlerini hızlandırabilirler.
Türkiye’deki şirketlerin sürdürülebilirlik ve dijitalleşme gibi hayati önemdeki alanlara yeterince hızlı girdiklerini düşünüyor musunuz?
Türkiye, piyasa koşullarına hızlı bir şekilde uyum sağlama ve krizlerden eskisinden de güçlü şekilde çıkma becerisiyle biliniyor. Bu ülke geçmişte birçok kez yeniden ayağa kalktı ve özünde var olan dayanıklılık, hırslı insanları ve iş liderleri sayesinde gelecekte de bunu yapmaya devam edecek. Bu durum ve mevcut fırsatlar göz önüne alındığında, Türk şirketlerinin şu anda iki ana zorluğa odaklanması gerekiyor:
1-Türkiye’de ESG bugün olması gerektiği gibi bir fırsat olarak görülüyor ve artık sadece bir uyum meselesi ya da sadece bir itibar unsuru olarak değerlendirilemez. Başka bir deyişle, bir değer yaratıcısı olarak sahip olduğu büyük potansiyelin farkına varan CEO’lar için stratejik bir kaldıraç haline geliyor. Uzun vadede ESG’nin sağlanması ile ekonomik değer yaratılması arasında net bir ilişki olduğu artık açıkça görülüyor. Buna paralel olarak, Türkiye’de de işler hızlanmaya başladı. Birkaç istisna dışında, durum sadece birkaç yıl önce bile bugünkünden çok farklıydı. CEO’ların yüzde 62’si dönüşüm yolculuğundan memnun ve tümü de sürdürülebilirlik devriminin bir parçası olarak olumlu bir deneyim yaşamış.
2-Dijital ve teknolojik gelişim, Türkiye’de teknoloji tabanlı girişimlere odaklanan çok sağlam bir girişimcilik ekosisteminin gelişmesine olanak tanıyan son derece hareketli iki alan.
Türk ihracatı için fırsat var
Belirsizlik dönemleri göz önünde bulundurulduğunda, şirketler riskleri etkin bir şekilde yönetmek için ne yapmalılar? İhracat yapan şirketler hangi önceliklere odaklanmalı?
Şu aşamada, orta vadede Avrupa’da çalkantının ardından hızlı bir toparlanmadan ciddi bir stagflasyona kadar 4 farklı makroekonomik gelişme senaryosu gerçekleşebilir. Daha iyimserden daha olumsuza uzanan bir yelpazede karşı karşıya olduğumuz senaryolar şunlar:
1-Kısa vadeli baskılar çözüme kavuşturulurken merkez bankalarının da faiz oranlarını enflasyonist bir sarmalı durduracak kadar yükselttiği, talebin anlamlı bir durgunluktan kaçınacak kadar güçlü kaldığı ve enflasyonun uzun süreli baskılar nedeniyle pandemi öncesi seviyelerin üzerinde ancak kabul edilebilir bir aralıkta kaldığı, ‘Mükemmel İniş’ senaryosu.
2- Tüketici yorgunluğu nedeniyle merkez bankası faizlerinde keskin bir artış olmadan hafif bir durgunluğun yaşandığı ve durgunluğun ılımlı bir düşüşle yaklaşık 2-3 çeyrek sürdüğü Enflasyon Yorgunluğu… (Bu, Avrupa ve ABD’de halihazırda gerçekleşiyor olabilir.)
3-Merkez bankalarının bir finansal krize yol açana kadar faizleri sıkılaştırdığı ve tüketici harcamalarını azalttığı, ayrıca bankalar ve finansal kurumlarda çalkantılar yarattığı bir ‘Piyasa Düzeltmesi’ senaryosu. Bununla birlikte, aşırı borçlu gelişmekte olan piyasalarda bir borç krizine yol açacak bir dolara hücum da görebiliriz.
4-ABD’de faiz oranlarında gecikmeli hareket ve/veya Ukrayna krizi ve Çin’deki karantinaların devam eden etkisiyle girilen ücret – fiyat sarmalı sonucunda en kötü senaryo olan ‘Stagflasyon’… Ücretlerin geriden gelmeye devam etmesi ve tüketicilerin zorunlu olmayan harcamalarını kısmaları ve fiyat duyarlılıklarının gitgide artması halinde, orta gelir grubunun orantısız bir şekilde etkilenmesinden ötürü, tüketici güveninin ve harcama gücünün azalmasıyla birlikte ekonomi resesyona itilir.
Büyüme planları…
Tüm bu senaryolarda bahsetmemiz gereken ortak bir faktör var: Sürdürülebilirlik devrimi ve ilgili enerji dönüşümü yol haritası Avrupa için değişmedi. Aksine, bu koşullar bu tür yönelimlere karşı potansiyel bir ivme sağlıyor. Bu, Türk ihracatçıları için açık bir fırsat. Zira Türkiye, Avrupa’nın sürdürülebilir bir dünya hedefiyle çıktığı yolculuğu kolaylaştıracak ve hızlandıracak çeşitli yetenekler sağlayabilir. Başta karbon sınır vergisi olmak üzere, yeni AB kuralları ve düzenlemeleri ülkenin dönüşümüne yardımcı olabilir, çünkü bu ihraç mallarına ihtiyaç var. Bu süreç aynı zamanda Türk şirketlerini daha iyi üretim tekniklerini diğer ülkelerden daha önce benimsemeye de teşvik edecek.
Bize biraz işinizden bahsedebilir misiniz? Şirketlere nasıl katkıda bulunuyorsunuz?
Dünyanın önde gelen stratejik danışmanlık şirketlerinden biri olarak tüm sektörlerdeki liderlere strateji, pazarlama, organizasyon, operasyon ve birleşme & satın alma konularında danışmanlık hizmeti veriyoruz. Bain İstanbul ofisine gelirsek, 20 yılı aşkın süredir Türkiye’nin önde gelen şirketlerine, küresel şirketlere ve çok çeşitli özel sermaye fonlarına danışmanlık yapıyoruz. Uluslararası uzman ekibimizin desteğiyle küresel yetenekleri devreye alırken şu an sayıları 30’un üzerinde olan yerel danışman ekibimiz yerel anlayış ve uzmanlık da sağlıyor. Daha da büyümeye yönelik iddialı bir planımız var. Özellikle, çeşitlilik ve kapsayıcılık da dahil olmak üzere Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim ve sürdürülebilirlik ile ilgili yerel genişleme planlarımızı uyguluyoruz. Burada amaç, uluslararası yetkinlikler ile yerele uyarlamayı entegre etmek, Türkiye’nin çeşitli sektörlerde bir mükemmellik merkezi haline getirilmesi için uluslararası uzmanları da dahil etmek. Kendimden bahsedecek olursam, geldiğimden bu yana uluslararası danışmanlık şirketlerinde lider roller üstlenerek ve ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da müşterilere ESG & sürdürülebilirlik, inovasyon ve dönüşüm konularında danışmanlık yaparak elde ettiğim 15 yılı aşkın deneyimimle ekibime destek oluyorum.
Futbol oynamaya 5 yaşında başladım. İtalya’da A.S. Roma takımının tüm genç takımlarında oynadım. Profesyonel lige gelene kadar 18 yıl oynadım. Profesyonel futbolcu olarak da 3 yıl geçirdim. Sol açıktım. Bu rolün kişiliğim üzerinde bir etkisi oldu: Bu rol sizi merkezi bir role sahip olmak zorunda bırakmıyor. Maçın sadece birkaç anında önemli olmanız isteniyor. Bu da maçı ve takımı bir tür dış perspektiften gözlemlemenizi ve mevcut işimde olduğu gibi sadece gerektiğinde harekete geçmenizi sağlıyor. Dışarıdan ve mesafeli bir bakış açısına sahip olduğunuzda elde edebileceğiniz bu farklı bakış sayesinde farklı boyutları ve durumları da anlayabiliyorsunuz.
Kaynak: Milliyet